İnsan Hakları Ve İl, İlçe Kurulları

İNSAN HAKLARI

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi, 10 Aralık 1948 tarihinde kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 60. yılı kutlama etkinliklerinin daha yaygın ve yoğun bir şekilde düzenlenmesi yönünde bir kampanya başlatmıştır. Bu kampanya, Birleşmiş Milletler teşkilatı bünyesinde ve Birleşmiş Milletler mensubu ülkelerde sürdürülmektedir. “Herkes için onur ve adalet” sloganıyla düzenlenen bu kampanyaya, ülkemiz ve ilimiz İstanbul geçen yıllara göre daha çok önem vermiştir. İl ve İlçe İnsan Hakları Kurulları, üniversiteler, sivil toplum örgütleri ve benzeri kurum ve kuruluşlar bu manada toplantılar, paneller, konferanslar düzenlemiş, on binlerce broşür dağıtılmış, afişler asılmış, sinemalarda kısa film gösterimleri yapılmış ve bu yolla halka olumlu mesajlar ulaştırılmıştır.

İnsan halkları kavramının, henüz görüş birliğine varılmış bir tanımı yoktur. Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı’nın yayımladığı 2006 basımlı “İnsan Hakları” kitabında (sayfa 19) yapılan tanıma göre insan hakları; “Herkesin insan olmak itibariyle doğuştan sahip olduğu dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez haklar” dır. Yine, kitabın aynı bölümünde bu hakların nitelikleri, “evrensel, doğuştan, toplum öncesi, mutlak, vazgeçilmez, birey hakları, çoğunlukla özgürlük hakları, temel haklar ve esas olarak devlete karşı ileri sürülen haklar” olarak özetlenmiştir.

Bazı bilim adamlarımız, “insan hakları batılı bir kavramdır ve Batının tarihsel seyri içinde oluşmuştur, önemli gelişimini de Hıristiyanlık sağlamıştır” diyor. Biz bu görüşe katılmıyoruz. Elbette Batının bu olguda önemli katkısı vardır. Ama kabul etmek gerekir ki, Avrupa dışında yaşamış düşünürlerin, dinlerin, ahlaki değerlerin, hatta gelenek ve göreneklerin de hak ve özgürlüklerin gelişimine, olgunlaşmasına, uygulanmasına önemli katkısı olmuştur. Örneğin, nasıl Konfüçyüs’ü, Buda’yı, İbni Rüşt’ü yok sayarız. Biraz daha yakına gelirsek, nasıl Ahmet Yesevi, Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli gibi tasavvuf ehli ve önderlerinin insan sevgisine, kadın erkek eşitliğine, hakça paylaşıma, iyiye, doğruya, güzele yönlendiren söz ve davranışlarını inkâr edebiliriz. Hıristiyanlık insan haklarında “büyük sıçrama” sağladı derken, Batının engizisyonlu Orta Çağ karanlığından çıkışında İslam dini ve bilginlerinin hiç mi etkisi olmamıştır. Toptancı değerlendirme çoğu zaman insanı yanlışa götürür. Onun için hüküm verirken geniş ve derin araştırmalar yapılmalı, tarafsız ve objektif olunmalıdır.

Önsöz ve 30 maddeden ibaret olan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Birleşmiş Milletler tarafından 1948 yılında kabul edilmiştir. Bu belge, insanın doğuştan sahip olduğu temel hak ve özgürlükleri belirleyen ve uyulmasını tavsiye eden uluslararası bir ahlaki kurallar manzumesidir. Uluslararası sözleşme ya da antlaşma mahiyetinde olmadığı için, ihlali halinde hukuki bir sonuç doğurmaz. Ancak, 1950 yılında kabul edilen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin giriş kısmında; “Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 10 Aralık 1948’de açıklanan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve bu Beyannamede belirtilen hakların evrensel ölçüde ve edimsel olarak tanınmasını ve uygulanmasını sağlamak amaç olarak” belirtildiğinden Sözleşmeyi kabul eden ülkeler bakımından hukuki bir sonuç ve yaptırıma temel teşkil etmiştir. Ülkemiz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini onaylamıştır.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi konusunda zamanın Dışişleri Bakanlığı 28.03.1949 tarih ve 36084/122 sayılı yazı ile Hükümete başvuruda bulunmuş, bunun üzerine Bakanlar Kurulu 06.04.1949 tarih ve 3/9117 sayılı kararla, “Beyannamenin Resmi Gazete ile yayınlanması ve yayından sonra okullarda ve diğer bütün eğitim kurumlarında okutulması ve yorumlanması beyanname hakkında radyo ve gazetelerde münasip yayınlarda bulunulmasını” kararlaştırmıştır.

İnsan hakları, insanın doğuşu ile başlar. İnsanın doğuştan gelen başka hasletleri, dürtüleri, istekleri de vardır. Bu yüzden insan ve toplum ilişkilerinde tarih boyunca büyük mücadeleler yaşanmıştır. Düşünürler ve bilim adamları faydalı görüşler serdetmiş, din, ahlak ve etik değerler ile iyiye, doğruya, güzele varılmak istenmiş, ancak istenen sonuca ulaşılamamıştır.

Günümüze gelince: Hemen her ülkede insan hak ve özgürlükleri, maalesef azımsanamayacak nispette ihlal edilmektedir. Bu ihlaller bireylere karşı olduğu gibi, kitlelere yönelik de olabilmektedir. 20. Yüzyılın birinci yarısında iki dünya savaşı yaşanmış ve Birleşmiş Milletler bu savaşların düşündürdüklerini esas alarak İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini yayınlamıştır. Ne var ki Beyannamenin yayınlanmasının hemen akabinde insanlık yeni savaşlar yaşamıştır. Halen de iç savaşlar, uluslararası savaşlar ve terör her türlü kirliliğiyle devam etmektedir. Teknik bu kadar ilerlemiş olmasına rağmen çevre kirliliği sağlığımızı tehdit eder durumdadır. Hakkımıza razı olmadığımız ve hakça paylaşımı gerçekleştirecek bir düzene geçemediğimiz için, yoksulluk ve yoksunluk ciddi bir sorun olarak varlığını sürdürmektedir. Üzülerek kabul etmek zorundayız ki bu ve benzeri olumsuzluklar yalnızca ekonomik anlamda değil, sosyal, kültürel ve manevi anlamda da büyük tahribata ve yozlaşmaya sebep olmaktadır.

Son söz: Haydi, insanca yaşamak ve yaşatmak için İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini okuyalım, özümseyelim, uygulayalım.