DERNEKLER

DERNEKLER

Dernekler; çağdaş demokrasi anlayışının vazgeçilmez unsurlarından olup, özellikle çoğulcu katılımcı demokrasinin benimsendiği ülkelerde, olmazsa olmazlardan sayılan sivil toplum kuruluşlarının (STK) başta gelen tüzel kişilikleridir.
Derneklerin geçmişi tarihin derinliklerine uzanır. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi uluslararası ana belgelerin temel hak ve özgürlükler bölümünde yer alması da önemini gösterir. Demokratik Cumhuriyet Rejiminin benimsendiği ülkelerin anayasalarında da aynı düşüncenin gereği olarak mutlaka yer almaktadır. Bütün bu nedenlerle derneklere ve tabiatıyla diğer sivil toplum kuruluşlarına azami ölçüde değer vermeli, benimsemeliyiz. Sivil toplum kuruluşlarının önemi maalesef ülkemizde yeterince anlaşılamamıştır. O yüzden gelişmiş ülkelerde bir kişi ortalama 8-10 sivil toplum kuruluşuna üye iken bizde
1-2’nin hayalini yaşıyoruz. Elbetteki, bu olgunun ve oranın sonucu olarak o ülkelerin sivil toplum kuruluşları ekonomik, sosyal, kültürel, hatta siyasal anlamda fevkalade etkindirler.

Dernekler;
10 Aralık 1948 tarihli Birleşmiş Milletler Genel kurulunda kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 20’nci maddesinde;
“1) Her şahıs müslihane, toplanma ve dernek kurma ve derneğe katılma serbestisine maliktir.
2) Hiç kimse bir derneğe mensup olmaya zorlanamaz.”

4 Kasım 1950 tarihinde Roma’da imzalanan, 3 Eylül 1953 tarihinde yürürlüğe giren ve 18 Mayıs 1954 tarihinde Türkiye tarafından onaylanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Haklar ve Hürriyetler” başlığını taşıyan bölümünün 11’nci maddesinde;
“1) Her şahıs asayişi ihlal etmeyen toplantılara katılmak ve başkalarıyla birlikte sendikalar tesis etmek ve kendi menfaatlerini korumak üzere sendikalara girmek hakkı dahil olmak üzere dernek kurmak hakkını haizdir.
2) Bu hakların kullanılması, demokratik bir toplulukta zaruri tedbirler mahiyetinde olarak milli güvenliğin, amme emniyetinin, nizami muhafazanın, suçun önlenmesinin, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının, hak ve hürriyetlerinin korunması için ve ancak kanunda tahdide tabi tutulabilir. Bu madde, bu hakların kullanılmasında idare, silahlı kuvvetler veya zabıta mensuplarının muhik tahditler koymasına mani değildir.”

1982 Anayasasının “Kişinin hak ve ödevleri” başlığını taşıyan 2’nci bölümünün “Dernek kurma hürriyeti” başlığını taşıyan 33’üncü maddesinde:
“Herkes, önceden izin almaksızın dernek kurma ve bunlara üye olma ya da üyelikten çıkma hürriyetine sahiptir.
Hiç kimse bir derneğe üye olmaya ve dernekte üye kalmaya zorlanamaz.
Dernek kurma hürriyeti ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlak ile başkalarının hürriyetlerinin korunması sebepleriyle ve kanunla sınırlanabilir.
Dernek kurma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.
Dernekler, kanunun öngördüğü hallerde hakim kararıyla kapatılabilir veya faaliyetten alıkonulabilir. Ancak milli güvenliğin, kamu düzeninin, suç işlenmesini veya suçun devamını önlemenin yahut yakalamanın gerektirdiği hallerde gecikmede sakınca varsa, kanunla bir merci, derneği faaliyetten men ile yetkilendirilebilir. Bu merciin kararı, yirmidört saat içinde görevli hakimin onayına sunulur. Hakim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar, aksi halde, bu idari karar kendiliğinden yürürlükten kalkar.
Birinci fıkra hükmü, Silahlı Kuvvetler ve kolluk kuvvetleri mensuplarına kanunla sınırlamalar getirilmesine engel değildir.
Bu madde hükümleri vakıflarla ilgili olarak da uygulanır.” şeklinde düzenlenmiştir.

Ayrıca 25.05.1926 tarihli 864 sayılı Türk Medeni Kanunu ve bu Kanunun yerine yürürlüğe konulan 01.01.2002 tarihli Türk Medeni Kanunu’nda derneklere geniş bir şekilde yer verilmiştir. Yine, derneklere mahsus olmak üzere özel Kanun ve bu Kanuna bağlı yönetmelikler kırk yılı aşkın süreden beri hep yürürlükte olmuştur. Halen yürürlükte olan Dernekler Kanunu ise 06.10.1983 tarihli ve 2908 sayılı Dernekler Kanunu’nu yürürlükten kaldıran 23.11.2004 tarihli ve 5253 sayılı Dernekler Kanunu’dur.

Sivil Toplum Kuruluşları:
Sivil toplum kuruluşları deyince akla ilk gelen derneklerdir. Üye sayısı bakımından değerlendirirsek kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarını ikinci sıraya koyabiliriz. Ne var ki, bu kuruluşların sivil toplum kuruluşu sayılıp sayılmayacağı tartışılmaktadır. Bilindiği üzere kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları barolar, tabip odaları, eczacı odaları, mühendis odaları, esnaf ve sanatkar odaları, ticaret, sanayi, deniz ticaret odaları, ticaret borsaları, ziraat odaları, muhasebeci, mali müşavir ve yeminli mali müşavir odaları ve diğer benzeri mesleki kuruluşlar ile bunların üst kuruluşlarıdır. Bu kuruluş mensuplarının nitelik ve nicelik bakımından toplumun en ağırlıklı kesimlerinden olduğu ortadadır. Ama gelin görün ki, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında bu oluşumlar gönüllü üyeliğe dayanmadığı için sivil toplum kuruluşu sayılmamaktadır. Demokratik düzende örgütlenme hakkı temel haklardandır. Bunun en sade ve anlamlı olanı da şüphesiz derneklerdir. Ancak, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarını sırf üyelik zorunlu diye dışarıda bırakmanın da pek doğru olduğunu sanmıyoruz. Hele gelişmekte olan ülkelerde böyle bir ayırıma gitmek örgütlenme ve yetkilerin iyice daraltılması anlamına gelir. Batıda ise temel hak ve özgürlüklerin alanı çok geniştir. Belirttiğimiz gibi, bir kişi 8, 10 sivil toplum kuruluşuna gönüllü olarak üye olup, çalışmalarına katılmaktadır. Keza sivil toplum kuruluşu olmanın, üyeliğin gönüllüğünden başka daha bir çok unsuru vardır ve bunları da dikkate almak gerekir.

Konumuz dernekler olduğundan, bu anlamda biraz daha somuta inmeye çalışalım. Türk Medeni Kanunu derneği, “en az yedi gerçek kişinin kazanç paylaşma dışında belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları, tüzel kişiliğe sahip kişi topluluklarıdır.” şeklinde tanımlamış, sınırlamasını ise “Hukuka ve ahlaka aykırı amaçlarla dernek kurulamaz.diye ifadelendirmiştir.
5253 sayılı Dernekler Kanununun 3’üncü maddesinde fiili ehliyete sahip gerçek veya tüzel kişiler, önceden izin almaksızın dernek kurma hakkına sahiptir.” denildikten sonra dernek kurma ve üyelik bakımından kısıtlamaların hangi haller ve kimlere özgü olduğu belirtilmiştir. Burada dikkat çeken husus tüzel kişilerinde bu kanunla artık dernek kurucusu ve dolayısıyla üyesi olma hakkını kazandıklarıdır.
Yeni dernekler kanununda tüzel kişilerin kapsama alınması yanında daha bir çok yenilik ve demokrasi yönünde olumluluk görüyoruz. Bunlardan biride uluslar arası faaliyetlerin kolaylaştırılmasıdır. İlgili maddeye göre “Dernekler, tüzüklerinde gösterilen amaçları gerçekleştirmek üzere uluslararası faaliyette veya işbirliğinde bulunabilir, yurt dışında temsilcilik veya şube açabilir, yurt dışında dernek veya üst kuruluş kurabilir veya yurt dışında kurulmuş dernek veya kuruluşlara katılabilir.” Yine, Kanunla derneklerin yardım ve işbirliği alanı da oldukça genişletilmiştir. Bir başka yenilikte; dernek yönetim ve denetim kurullarının kamu görevlisi olmayan başkan ve üyelerine genel kurul kararı ile ücret verilebilmesidir.
Dernekler, gerekli gördükleri yerlerde temsilcilik açabilir. Ancak bu temsilcilikler genel kurulda temsil edilmez. Dernek şubesinin temsilcilik açma hakkı yoktur.
Önemli bir yenilikte derneklerim aralarında platform oluşturmalarıdır. Bu platform yalnız dernekler arasında değil, vakıf, sendika ve benzeri sivil toplum kuruluşlarıyla ortak bir amacı gerçekleştirmek içinde oluşturulabilir.
Kanun derneklerin şube açmasına ve üst kuruluş oluşturmasına imkan tanımıştır. Şube ancak tüzükte hüküm varsa açılabilir. Derneklerin üst kuruluşu federasyon ve Konfederasyondur. Federasyon kuruluş amaçları aynı olan en az beş derneğin, Konfederasyon ise yine kuruluş amaçları aynı olan en az üç federasyonun bir araya gelmesiyle kurulur.
Dernekler bakımından zaruri olan bir ihtiyaç da lokaldir. Dernekler Yönetmeliğinin 56’ncı maddesinde “Lokal dernek üyelerinin sosyal ihtiyaçlarını karşılamak üzere mülki idare amirinin izniyle açılan tesistir” denilmek suretiyle tanımlanmıştır. Lokal ilgili dernek tarafından açılabilir. Başka bir dernek, vakıf ya da gerçek veya tüzel kişi ile ortaklık kurarak lokal açılamaz. Lokal açmanın şartları ve prosedürü oldukça ağırdır. Bu kadar gerekli bir tesisin böylesine ayrıntılı kurallar ve bürokrasiyle donatılmasını biz abartılı ve birazda güvensizliğin ifadesi gibi yorumluyoruz. Ülkemizde 1950’li yıllardan beri ciddi manada iç göç yaşanmaktadır. Bunun sonucu olarak, özellikle Büyükşehirlerde aynı il, ilçe hatta köyden gelenler, hem hemşericilik duygusunun sıcaklığı hem de geldikleri yerlere hizmet ve yardım amacıyla dernekler kurmuşlardır. Bu tür dernek üyelerinin sık sık dernek lokalinde buluşarak; sohbet etmeleri, yardımlaşmaları, acılarını, sevinçlerini paylaşmaları, geleneğimiz ve göreneklerimiz açısından memnun olunması gereken bir olgudur. Elbetteki, bu imkanı kötüye kullananlar çıkabilir. Onlara karşı gerekli yasal işlemlere başvurulmasını ise kimse yadırgaya(sil)maz. Bizim demek istediğimiz samimi insanların samimi birlikteliklerini zora sokan şekilcilikten kaçınılmasıdır.
Derneklerin tüzüklerinde bulunmak koşuluyla yapabileceği bir hayırlı hizmet de “Sandık” kurmaktır. Sandık, “Derneklerin üyelerine kar payı dağıtmamak, gelir, faiz veya başka adlarla üyelerine para aktarmamak şartıyla, üyelerin yiyecek, giyecek gibi zaruri ihtiyaç maddelerini ve diğer mali ve hizmetlerle kısa vadeli kredi ihtiyaçlarını karşılamak” üzere faaliyet gösterir. Dernekler, Yönetmelikte belirtilen esaslar dahilinde eğitim ve öğretim faaliyetleri için yurt da açabilir.
Boşluk verilecek)
Kamu yararına çalışan dernekler
Ülkemizde 77.000 civarında dernek faaliyettedir. Bunların çok azı kamu yararına faaliyet gösteren derneklerden sayılmıştır. Türkiye Kızılay Derneği, Türk Hava Kurumu gibi. Buna karşın hemen hemen her derneğin yöneticileri “acaba bizim derneğimizde bu tür derneklerden sayılabilir mi?” düşüncesini taşımaktadır. Çünkü, bu derneklerin diğer derneklere göre özellikle mali alanda bazı avantajları mevcuttur.
Kamu yararına çalışan dernek sayılmanın koşulları fevkalade ağır, işlemleri uzun, uygulaması zordur. Bir derneğin kamu yararına çalışan dernek sayılması için öncelikle o derneğin ilgili olduğu bakanlığın ve Maliye Bakanlığı’nın görüşü olumlu olacak, bundan sonra İçişleri Bakanlığı Bakanlar Kurulu’na teklif yapacak ve Bakanlar Kurulu karar verecektir. Elbette ki, Bakanlıkların görüş ve teklifinde şartların uygunluğu aranacaktır. Bu şartları taşıyan dernek sayısı da çok azdır. Dernekler Yönetmeliği’nin 49’uncu maddesinde şartlar şöyle belirlenmiştir. “Derneğin;

  1. En az bir yıldan beri faaliyette bulunması,
  2. Son bir yıl içindeki, 2005 yılı için belirlenen tutar olan 50.000-YTL’sini geçen alım ve satım işlemlerinin rekabet koşullarına uygun yapılması,
  3. Amacı ve gerçekleştirdiği faaliyetlerin, üyelerinin dışında yerel veya ulusal düzeyde toplumun ihtiyaç ve sorunlarına yönelik çözümler üretecek ve toplumsal gelişmeye katkı sağlayacak nitelikte olması,
  4. Yıl içinde elde ettiği gelirin en az yarısının bu amaçla harcanması,
  5. Sahip olduğu mal varlığının ve yıllık gelirinin tüzüğünde belirtilen amacı gerçekleştirecek düzeyde olması gerekir.”

Kamu yararına çalışan dernek statüsüne kavuşan derneğin bu vasfı süresiz olarak devam etmez. Denetimler sonunda bu niteliği kaybettiği anlaşılan derneklerin kamu yararına çalışan derneklerden sayılma kararı Bakanlar Kurulunca iptal edilir.

Son olarak, yeni kurulacak dernekler ile halen faaliyetlerini sürdüren dernekler bakımından Kanunun sınırladığı veya yasakladığı bazı hususları daha arz ederek yazımıza son noktayı koyalım.
“Dernekler adlarında; Türk, Türkiye, Milli, Cumhuriyet, Atatürk, Mustafa Kemal kelimeleri ile bunların baş ve sonlarına getirilen eklerle oluşturulan kelimeler İçişleri Bakanlığı’nın izni ile kullanılabilir.”
“Derneklerin, mevcut veya mahkeme kararıyla  kapatılmış veya feshedilmiş bir siyasi partinin bir sendikanın veya üst kuruluşun, bir derneğin veya üst kuruluşun adını, amblemini, rumuzunu ve benzeri işaretleri ya da başka bir ülkeye ve daha önce kurulmuş Türk devletlerine ait bayrak, amblem ve flamaları kullanmaları yasaktır.”
Dernekler Kanunu’nun 30’uncu maddesinde, “Kurulması yasak olan dernekler ve yasak faaliyetleri”, ile(sil) 31’nci maddesinde; “Derneklerin defterlerinde ve kayıtlarında ve Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi kurumlarıyla yazışmalarında Türkçe kullanılacağı” hükme bağlanmıştır.