Demokrasi ve Sivil Toplum

Geçmişte olduğu gibi günümüzde de toplumun ihtiyaçlarını karşılamak için üretilen mal ve hizmetler; kamu kuruluşları, özel sektör kuruluşları ve gönüllü (sivil toplum) kuruluşlar tarafından yerine getirilmektedir.

Sivil toplum, örgütlü bir toplum anlamına gelmektedir. Toplum örgütlenerek, temel hak ve hürriyetlerini, ekonomik, sosyal ve siyasi menfaatlerini koruma ve kollama imkanını elde eder. Sivil toplum kuruluşlar, günümüzde “üçüncü sektör” kuruluşlar olarak tanımlanan, devletin dışında var olan gönüllü kuruluşlardır. Bu kuruluşlar kâr amacı gütmeksizin, toplum yararı için, gönüllü olarak bir araya gelen vatandaşların oluşturduğu bir kuruluş, bir sektördür. Üçüncü sektör kuruluşlara örnek olarak dernek, vakıf, oda ve cemiyetler gösterilebilir. Bu anlamda Ahi teşkilatı, Osmanlı Devletinde kurulan en büyük ve en organizeli sivil toplum kuruluşlarından birisidir.

Altı asır çok geniş bir coğrafyada hüküm süren Osmanlı Devleti’nde çok sayıda vakıf ve dernek gibi gönüllü kuruluşlar vardı. Eğitimden, sağlığa kadar toplumun ihtiyaçlarının büyük bir bölümü bu tür sivil toplum kuruluşları tarafından karşılanmaktaydı.

Prof. Conin başkanlığındaki Amerikalı uzmanlardan oluşan bir heyet 1921 yılında İstanbul’a gelerek “Osmanlı Vakıf Sistemi”ni incelediler. Osmanlı sistemini oldukça orijinal bulan Amerikalı heyet vakıf sistemini kendi bünyelerinde adapte ederek günümüze kadar 26 bin vakıf kurdular. Oysa Osmanlı arşiv belgelerinden, 1926 yılı öncesine ait Osmanlı Devleti’nin kurmuş olduğu 238 bin adet vakfın kayıtlarını bulunduklarında ise şaşırıp kaldılar.

Türk toplumuna bir şeyler verme, bir şeyler yapma isteğini ve heyecanını yaşayan sorumluluk sahibi kişilerin teşkilatlanmasından Ahilik ortaya çıkmıştır. Dernekleşme şeklinde ortaya çıkan teşkilatlanma tamamen gönüllülük esasına dayanmıştır.

Bu şekildeki örgütlenme, mahalle, köy, kasaba, v.s. sosyal birimler bazında bir teşkilatlanmadır. Kendi aralarında çok kuvvetli bir bağa sahip olan Ahiler, yöneticilerine olağan üstü bağlılık duyan Ahi kardeşliği temelinde bir kurumsallaşmadır.

Yapılan araştırmalar Ahi teşekküllerinin serbestçe kurulan dernekler olarak doğduğunu ortaya koymaktadır. 16. yy. gelince kamu otoritelerinin loncalar üzerindeki etkilerinin arttığı tespit edilmektedir. Serbestçe kurulan derneklerden Ahi loncalarına giden bir süreç yaşanmıştır. Ahi teşkilatlanması elbette siyasi nitelikte değildi. Ahilerin devlete talip olma gibi bir talepleri de yoktu. Ancak, kuruldukları bölgede çok önemli bir güç teşkil ettikleri de bir gerçektir.

Ahi teşkilatı, Osmanlı Devleti’nde kurulan en büyük ve en organizeli sivil toplum kuruluşlarından birisidir. Çünkü Ahi teşkilatı, Selçuklu ve Osmanlı zamanında bir bakıma bugünkü Esnaf Odaları, İşveren Sendikaları, Ticaret ve Sanayi Odaları, İşçi Sendikaları, Bağ – Kur, Türk Standartları Enstitüsü ve Belediye gibi kurum ve kuruluşların görevlerini üstlenmişti.

Yukarıda sayılan kurum ve kuruluşların atası Ahi teşkilatıdır. Ahlâk ile sanatın ahenkli bir birleşimi olan Ahilik, toplumun ayakta kalabilmesi için gerekli olan sosyal adalet ve ahlâkın yerleşmesinde büyük katkısı olan, Türk’ler dışında hiçbir ulusta görülmeyen bir yaşayış biçimidir.

Gerek teşkilat yapısı, gerekse çalışma prensipleriyle günümüzün sivil toplum kuruluşlarına örnek olan Ahi birlikleri, idarecilerini seçimle belirler ve yönetimin aldığı kararları uygulamakta tereddüt etmezlerdi. Bu özelliğinin yanında demokrasi ve insan haklarına verdikleri önemle de Ahiler bütün dünyaya örnek olmuşlardır.

İbni Batuda ve diğer kaynaklara dayanarak Osmanlı’nın ilk yılları hakkında yorum yapan G.G. Arnakis, ABD’de yayınladığı makalede şöyle demektedir.“Elimizdeki bütün kaynaklar bizi özellikle Batı Anadolu Türk toplumunun kuruluş yıllarında, Ahilerin tahtın arkasında demokratik bir güç şeklinde durarak hem iç çatışmaları önlediği, hem de sultanları kontrol ederek, onlara popüler bir temel hazırladığı sonucuna ulaşır.”

Bu bilgilerden Ahilerin yedi yüzyıl önce, bugünkü sivil toplum kuruluşlarından çok daha etkili, çok daha demokrat ve yapıcı siyasal bilince sahip halk kuruluşları olduğu görülmektedir.

Ahi birliklerinin (Ahiyan-ı Rum) yönetiminde görev alanlar seçimle işbaşına gelirlerdi. Ahilikte tüm seçimler demokratik usullerle yapılır, idari görevler belirli grupların tekeline verilmezdi. Seçilenlerin ortak vasfı ahlaki üstünlük ve meslekte başarı idi.

Anadolu’da kurulan ve kökü eski Türk ve İslam kültürüne dayanan Ahilik felsefesinde “ben” veya “benim” kelimelerine pek fazla rastlanmadığı gibi maddiyata dönük faaliyetlerde bile önce karşısındaki ön planda tutulurdu. Ahilikte “ben” değil “biz” duygusu ve “diğergamlık” tutumu hakimdi.

Ahi birliğinde, birlikte üretilen malın hakça dağıtımına çok önem verilirdi. Bu tevzi sisteminde herkes hakkına razı olduğu için hiç kimse birbirinin malına, kazancına göz dikmezdi Ahilikte, toplum barışının önemli bir gereği olan eşitliğe riayet edilirdi.

Menfaatte olduğu gibi diğer davranışlarda da başkalarını yani toplumu rahatsız etmek imkansızdı. Bunun için bir çok kural konulmuştu. Bunlar yolda, pazarda,çarşıda, dükkânda, evde, konuşurken, yürürken, su içerken başkasını rahatsız etmemek gibi, toplum düzenini sağlamayı amaçlayan kurallardı.

Topluma zarar vermeyen, başkalarına karşı saygılı, kurallara uyan herkes eşitti. Zengin, fakir, eğitimci, idareci ayrımı; sınıf farkı yoktu. Herkes Allah’ın (C.C.) kuluydu ve bu sebeple de herkes eşitti. Hiç kimse zenginliğinin, makamının arkasına saklanıp dilediği gibi yaşayamazdı. Aşırı lüks, gösteriş ayıptı. Mal, mülk ve para kendi ailesinin ve yakınlarının ihtiyaçlarını karşılamak ve çevresindekilere yardım için kazanılırdı.

İmkanlara göre konuk odası, zaviye, yol, çeşme, vakıf gibi topluma hizmet eden tesisler kurulur, yanında çalışanlarına veya meslektaşlarına iş yeri açmak için maddi destekte bulunulurdu. Bu davranışlar toplumda zengin ve fakir arasında bir kıskançlık doğmasını engellerdi. Bir Ahi, komşusu açken kendisi tok yatamazdı. Eğer dükkânında kendisi siftah yapmışsa, meslektaşı da kazansın diye müşteriyi komşusuna gönderirdi. Bu davranışlar toplum huzuru ve barışının sağlanmasında önemli etkenlerdi. Yalnız kazançta değil, eğitimde de toplum düzeni, yararı ön planda tutulurdu. Ahi birliklerinde bilgi (sır), toplum aleyhine hizmet edeceklere verilmezdi.

Ahiliğin demokratik bir kurum olduğunu yerli ve yabancı bir çok eserde görmekteyiz. Bugün bize demokrasi dersi veren ülkelerden çok önce demokratik düşünceye sahip olan Anadolu halkının meydana getirdiği bu sivil toplum kuruluşundan öğreneceğimiz çok şeyler var. Ahi birliklerinin faaliyetlerinde devlet ve toplum aleyhine atılmış tek bir adıma rastlamak mümkün değildir.

Ahi birliklerinin öğrettikleri, insanlığa ve memlekete en iyi hizmet yolunda canını ve malını adamaktır. Yakın tarihimizde kurulan ve çoğu zaman zararlı ve bölücü faaliyetlerde bulunan, kardeşi kardeşe düşman eden yada yabancı ülkelerde gördükleri dernek ve kuruluşları örnek alarak yalnız kendi çıkarlarını düşünen ve gösteriş için çalışan, toplumdan kopuk teşkilat ve dernekler, sivil toplum kuruluşu adı altında faaliyet gösterirken, Ahiliğin önemi bu bağlamda bir kez daha ortaya çıkmaktadır.