Ahilik – Meslek Sırrı

Ahilik – Meslek Sırrı

Ahilik ahlâkına ait 740 kural bir anda öğretilmediği gibi, sanat ait bütün bilgiler de bir anda verilmezdi. Ahlâk, usul ve erkana ait bilgiler kitap haline getirilmesine rağmen, üretime veya sanata ait teknik bilgiler, yazılı hale getirilmemişti. O devirdeki birçok sanatçının sırları ve tekniği bu sebepten günümüze kadar ulaşmamıştır.

Ahi teşkilatlarında, çırağı en iyi şekilde yetiştirmek ustanın göreviydi. Bunun için usta, sanatın bütün inceliklerini ve sırlarını aşama aşama çırak ve kalfalarına öğretirken onların ahlaken de yetişmesi için gayret gösterirdi. Her zaman çırak ustasından, usta da çırağından gururla bahsedilmesini isterdi. Ahlâken yetersiz olanlara mesleğin tüm sırları öğretilmezdi. Bu sebeple Ahi teşkilatında keseri eline alan marangoz, malayı iyi tutan sıvacı, makası alan terzi olamazdı. Bir kişinin mesleğin bütün sırlarını öğrenebilmesi ve iyi bir usta olabilmesi için önce iyi bir meslek ahlâkına yani Ahi ahlâkına sahip olmalıydı.

PÜF NOKTASI
İnsanların sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik bakımdan yetişmesinde sözlü ve yazılı gelenek ürünlerinin etkili olduğu bilinmektedir. Destan, efsane, menkıbe, kıssa, fıkra ve benzerlerinden teşekkül eden bu ürünler ayrıca insanların mesleki, dini vb. yaşantı biçimlerinin oluşmasında da etkili olmuştur. Bunlara “işin püf noktasını öğrenmek” gibi hikayeleri olan deyimler de eklenebilir.

Vaktiyle testi, vazo, çanak-çömlek imal edilen kasabaların birinde, uzun yıllar bu meslekte çalışan bir kalfa, işinde uzmanlaştığına inanıp, kendi başına bir dükkan açmayı arzu eder olmuş. Ayrıca kendisinin de bir testi imalathanesi açacak kadar bu hususta bilgi birikiminin olduğunu ve buna da hakkı bulunduğunu belirtir. Usta, kalfanın bu tavrı karşısında önce tebessüm eder, sonra kendisin henüz işin püf noktasını öğrenmediğini söyler.

Kalfa, ustasının bu sözlerine itiraz eder, ustasının bu sonu gelmez nasihatlerinden bıkıp hırsa kapılan kalfa, ustasından icazet almadan bir dükkan açmış. Gider, bir testi imalathanesi açar, fırınını kurar testi imalatına başlar. Bütün işlemleri ustasının yanındaki gibi yaptığı, testi toprağında aynı hamuru kullandığı halde hiç sağlam testi üretemez. Binbir emek ile yaptığı testiler, küpler, vazolar, sürahiler onca titizliğe rağmen orasından burasından yarılıp, çatlıyormuş. Zavallı kalfa bir türlü bu çatlamaların önüne geçemeyince, çaresiz, ve mahcup bir şekilde ustasına gidip durumu anlatmış. İşinin uzmanı tecrübeli usta:

-Sana demedim mi evladım, sen bu işin “püf noktası”nı henüz öğrenmedin. Bu sanatın uzmanlık gerektiren “bir püf noktası” vardır.

Eski kalfasına bu işin “püf noktası”nı öğretmeye karar veren usta, tezgaha bir miktar çamur koymuş ve kalfasına:

-Haydi, geç bakalım tezgahın başına da bir testi çıkar. Ben de sana bu işin “püf noktası”nı göstereyim, demiş.

Eski kalfa ayağıyla merdaneyi döndürüp çamura şekil vermeye başladığında usta, önünde dönen testiyi dikkatle takip edip arada bir “püf” diye üfleyerek zamanla testiyi çatlatıp bütün emekleri zayi edecek olan bazı küçük hava kabarcıklarını patlatıp yok etmiş ve böylece çırak da bu sanatın “püf noktası”nı öğrenmiş.

Her sanatın incelik, uzmanlık gereken kısmına da o günden sonra “püf noktası” denilmeye başlanmış.Ustasından “püf noktası”nı öğrenen ve ustasının duasını alan kalfa da dükkanına dönerek sağlam testiler üretmeye başlamış. Bu örnek olay, ustanın önemini ifade etmekle kalmayıp işi öğrendiğine dair ustasından olur almadan yapılacak çalışmaların da yarım kalacağını belirtir. Buna benzer anlatım türlerine fütüvvetnamelerde önemli bir yer verilmiştir. Fütüvvetnamelerde yer alan bu ve benzeri türlerin o günkü sanatkar ve ticaret adamlarının yetişmesinde önemli rolünün bulunduğu bilinmektedir.